Pazartesi, Ocak 10

En Sevdiğim Yemek Yok

Günlerden beş.Aylardan sarı.Mevsimlerden kış.
Her şey değişirdi de kış mevsimi değişmezdi.Hüzünlenmeyi seven insanlar çıkardı ortaya.Bazıları onlara kardelen derdi, kimi de berfin diye hitap ederdi.Banklarda yalnız oturup, yalnızlığı doyasıya yaşamayı seven insanlar çıkardı.
İnsanlar üzülmek isteyebilirdi.Bu yüzden her üzgün insana yardımcı olmak pek doğru değildi.
Bir berfin de, asansör maceralarından birini yaşıyordu.Aklında ritimsiz, yavaş bir melodi, yavaş çekim evine giriyordu.Her zamanki sesler.Alt komşusu kapıyı çoktan açmıştı, üst komşusu anahtarlarını bulmaya çalışıyordu.Kim bilir, belki de en alt kattaki komşusu duşa girmiştir bile.
Bu yavaş çekim filme, gökdelenden görülen ufak balerinler ayrı bir hava katıyordu.Küçük, hafif balerinler.Bazı kentlerde, yıllardır bir kaç balerin gören bile olmazken, Charles'ın yaşadığı yer, her kış, çiçeklerin süslediği bir sahnede raks eden balerinlerle neşe buluyordu.
Şimdi kafasında daha ritmik, daha hareketli bir şarkı vardı.Rutin işlerini yapması gerektiğini hatırlatmıştı bu şarkı ona.Oyuncak köpeğini selamladı, bilgisayarını açtı.Kaç gündür buna cesaret edememişti.
Elektrikler kesilmeden önce, Charles Bovary adlı bir kullanıcı, Charles'ın paralel evrenler ile ilgili blog yazısına bir yorumda bulunmuştu.Elektrikler gelip, Charles yorumu okuduğunda ise, hayal kırıklığından başkası değildi bütün daireyi kaplayan.Bir spammer'dı bu Charles Bovary.Kullanıcıların kendi isimlerini kullanarak bloglarına reklam içerikli yorumlarda bulunuyordu.
Bilgisayarını açtı.
Blog işinden vazgeçmişti.Camın diğer tarafındanki Charles'a dokunma fikri artık ona uzak geliyordu.Yorgun olması ise, bunu körükledi ve yaklaşık bir haftadır bloguna el vurmadı.Vurmayacaktı da.Gazeteleri okudu, müzik dinledi, vakit öldürdü.
Sıkıldı.
Gökdelenden dışarıyı seyretmeye karar verdi.Gerçektende aşağıda mükemmel bir manzara vardı.Her şeyi detaylı olarak görmüyor olsa da, bütün o karmaşanın birleşerek oluşturduğu eşsiz resimden müthiş zevk almıştı.Duş aldı, yemek yemek için dışarıya gitmeye karar verdi.
Asansör her zamankinden daha boştu.Kendini kötü hissetti, her ne kadar uflayarak puflayarak biniyor olsaydı da asansöre, onu bu denli yalnız görmek, kalbinde ufak bir sızı yaratmıştı Charles'ın.Bu mekanik yığın ile bir ortak noktaları vardı artık.İkisi de yalnızdı.
Asansörden inince melankolinin kollarından ayrılması iki dakika bile sürmedi.Taksinin yanına varmıştı bile.Fakat böylesine güzel bir akşamda, böylesine güzel ışıklarla süslenmiş caddede yürüme fikri daha cazip gelmişti.
Köşedeki restauranta gitmeye karar verdi.Daha sonra bir kaç arkadaşını aramayı geçirdi aklından ancak, arkadaşlarının hayır demesi durumunda bütün bir akşamı kötü geçeceği için, yalnız başına, bu kötü olayları yaşama riskini almadan yoluna devam etti.
Kapıyı açmadan bir mutluluk kapladı içini.Kapının zilini çok seviyordu Charles.Restaurantı seviyordu daha doğrusu.Burada geçirdiği güzel zamanları hatırlatan ufak bir simge olan zil de, ona mutluluk getiriyordu.
Neden mi mutluydu burada, barmen ile iyi bir dostluk kurmuştu, komi, garsonlar ve temizlik görevlileri ile de.
Davulun sesi gerçekten uzaktan hoş geliyordu kulağa.İnsanlar sürekli birlite takılmadığı, ve derinlemesine tanımadığı insanlarla ne kadar güzel vakit geçirebiliyordu! Bu gece bunu farketti, bu farkındalık ona biraz daha mutluluk kattı, ve yavaş adımlarla her zamanki masasına oturdu.Oturduğu masadan bütün cadde rahatlıkla görünüyordu.En çok ıslanmış köpekleri izlemeyi seviyordu.Onları da kendine benzetiyordu Charles.Yalnız ve duygu yağmurlarında ıslanmıştı her ikisi de.Fakat hüzünlü şeyleri düşünmek istemiyordu bu akşam, sahnedeki bayanın sesi ile güzel yerlere gitmişti bile.Tropik bir adadaydı şimdi.Birazdan egzotik yağmur ormanlarına gidecekti.Öyle güzel dalmıştı ki, garson ona seslenmeye kıyamadı.

0 yorum:

Yorum Gönder

 
 
Copyright © Charles Bovary'nin Günlük Olmayan Günlüğü
Blogger Theme by BloggerThemes Design by Diovo.com