Cumartesi, Ocak 1

Dışarıda Yağmur Yağıyor Olmasını Dilerdim

Aslında çoğu zaman bunu diliyordu.Yağmurun, değdiği her tenden, kötülüğü, arsızlığı, şehveti alıp, kanalizasyona karıştırdığını, geride kalan birikintilerin ise buharlaşarak bu dünyanın fiziki ve ruhani olarak temizlediğini düşünürdü.Tabi ki de bunun olmadığını biliyordu, ancak düşünmek, onu mutlu ediyordu.Bir insan yaptıklarını ne için yapardı?Tabi ki de kendini iyi hissettirmek, mutlu etmek için.İşte bu yüzden böyle düşündüğü için kimse onu yargılayamazdı.
Evde tek başına oturuyordu.Bir de oyuncak köpeği vardı.Oyuncağın yaşı olmazdı onun için.Hem onca kötü gününde, mutlu gününde, göz yaşları aktığında bir tek o vardı yanında.Bunun için de kimse onu yargılayamazdı.
İşte; hem mutluydu, hem de kimseye hesap vermek zorunda hissetmiyordu kendini.Mutluluk bu olsa gerekti.
Oyuncak köpeği karşısında duran televizyon koltuğunda uzanmıştı.O ise, 78. kattan dış dünyayı izliyordu.Ne kadar gördüğü umrunda değildi, zaten görmek istediğini görüyordu.Doğru ya, onu yargılamak ne mümkündü!
Dışarıdan bakıldığında mavi gözlü, beyaz tenli, ne kısa ne de uzun saçlarıyla, sessiz sakin, elit bir kişilik koyuyordu ortaya.Bu özelliğini sevmiyordu işte, dışarıdan bakıldığında kendini, kendisi bile sessiz sakin buluyordu.Oysa bu dünya ile ilgili, paralel evren ile ilgili, ahlak, kişilik, insalık.. ile ilgili neler geçiyordu o aklının içinden.Ve ne kadar kuvvetli bir fırtınanın içindeydi bütün bu saydıkları.
İşte yine bir akşam, köpeği karşıdaki koltukta oturuyorken, paralel evren geldi aklına.Belki de paralel evrendeki Charles şimdi kaçıncı uykusunu uyuyordu.Onun ise gözüne uyku girmemişti.Özellikle son bir haftadır paralel evren ile kalkıyor, paralel evren ile yemek yiyor, paralel evren ile uyuyordu.Onu düşündü.Belki de o, bir tüpün içinde uyuyordu.Diğer evrende durumlar nasıldı bilmiyordu.Diğer evrendeki Charles'ın yaşadığına dair bir ipucu da yoktu.Aslında diğer evrenin olduğuna dair bir ipucu yoktu.Ama bu gerçeği aklının kuytu köşelerine, bir daha ona dönmemek üzere, atmıştı.
Bir günlük yazmaya karar verdi.Daha sonra üşendi ve bir blog açmaya karar verdi.Hangi blog sitesine üye olması gerektiğini bilmiyordu.Hatta blogunu vloga çevirmeli miydi bunu da bilmiyordu.Öyle ya da böyle bir blog aldı.Ancak bu bile onun için sancılı bir süreç oldu.Zira blog adı bulmak, ilk yazısını yazmak her şeyden daha zor görünmüştü bir anda mavi gözlerine.
Obsesif kompulsif bozukluğu vardı.İlk başlarda bunun sadece kişilik özelliği olduğunu söylemişti psikiyatristi ancak zamanla iyileşmek yerine bu düşünceleri eyleme dökmeye başladı.Çok titizdi.Her şey mükemmel olmalıydı.Bu yüzden bir şey seçemez, seçse de seçtiğinden memnun olamazdı hiçbir zaman.
Bloguna paralel evren, insanlık, kişilik ve ahlak gibi konular üzerine düşündüğü şeyleri yazmaya başladı.Daha sonra kendini yargıladı, neden yapıyordu bunu?Kim onu okuyacaktı?Belki de meşhur bir yazar olurdu.
Dikkat çekmeyi de severdi.Hem de çok.İnsanların onun yaptığı şeylerle ilgilenmesine bayılırdı.Hele bir de yaptığı işleri takdir ettiler mi, bütün dünya onun olurdu.
Her ne iseydi, yazıyordu işte, beyni bütün bu karmaşayı içinde barındıracak kadar büyük değildi, birazını paylaşarak rahatlamak istemişti.
İlk yazısını yazmıştı.Bir yarım saat daha bilgisayarı ile oyalandıktan sonra son kez bloguna baktı.Nasıl olduğunu anlamadığı bir şekilde ilk takipçisini kazanmıştı.Onu nasıl bulduğunu anlamamıştı, kimseye blogundan bahsetmemişti, birilerinin onu internette aratma ihtimalini ise zayıf bulmuştu.Ancak havalardaydı.Sevincinin yerini endişeye bırakması uzun sürmedi.Onu takip eden kişinin adı Charles'dı.Charles Bovary.

2 yorum:

Hazel dedi ki...

ne güzel bir blog böyle.
Hoşgeldin.

Charles Bovary dedi ki...

çok teşekkür ederim hoşbulduk.

Yorum Gönder

 
 
Copyright © Charles Bovary'nin Günlük Olmayan Günlüğü
Blogger Theme by BloggerThemes Design by Diovo.com